Mahir İz Hoca’nın talebelerinden Yaşar Fersahoğlu’nun dizeleri herhalde O’nu en iyi ve en kısa anlatan bir beyandır:
“İrşad”a “Mahir”di Davada “iz”di
Dönemin şartlarında orta halli bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. 28 Ocak 1895’te İstanbul’da doğan Mahir İz, Ankara Kadısı İsmail Abdülhalim Efendinin oğlu, edebiyat tarihçisi Fahir İz´in ağabeyidir. Babasının devlette görev alması sebebiyle eğitimi-öğreniminin bir kısmını Midilli, Balıkesir, Isparta, Medine, İstanbul ve Ankara´da görmüştür. Ankara Sultanîsini bitirdi. Birinci Büyük Millet Meclisinde zabıt kâtipliği yapmıştır. İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde ders verdi. Bu ara iki yıl Kimya, bir yıl Hukuk fakültesinde okuyup sonra Edebiyat Fakültesini tercih etmiş ve Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirmiştir (1936). Eğitime büyük önem veren Mahir İz Hoca, değişik zamanlarda değişik fakültelerde öğrenci olmuştur. En son 1938 yılında Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Öğretmenlik hayatı Çamlıca Kız Lisesi Edebiyat öğretmeni iken emeklilikle sona erdi (1960), ancak emekliliğin rehavetine kapılanlardan olmadı. Nitekim kısa bir süre sonra İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde göreve başladı ve burada İslami Edebiyat dersi yanında Haydarpaşa Lisesinde edebiyat; İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsünde hitabet, irşad ve tasavvuf tarihi dersler verdi.
Cumhuriyet dönemi Türkiyesi’nin soyadına uygun olarak ‘iz’ bırakmış seçkin ilim, fikir ve gönül adamlarından biriydi Mahir İz. Kültür dünyamızın unutulmayan şahsiyeti bundan 42 yıl önce Hakka yürümüştür. Ömrü boyunca hocalık yapmış, binlerce öğrenci yetiştirmiştir. Mahir Hoca, öğretmenliği o kadar sevmiştir ki, mezar taşını “Muallim Mahir İz” olarak yazdırdı. Mahir İz, çok yönlü bir kişiliğe sahip olup, İslâmî ilimlere de vakıf biriydi. Bunun yanı sıra “Din ve Cemiyet”, “Tasavvuf” ve “Yılların İzi” isimli kitapları da mevcuttur. Güzel ahlâkı ile öğrencileri ve çevresine örnek olmuş, bulunduğu tüm ortamlarda dinimizi hâl ve kâl diliyle anlatmaya çalıştı. Sevilen bir sohbet adamı ve iyi bir hatipti. Sohbetleri büyük haz verirdi. Mahir İz hoca sohbetlerle yetiştiğini ve o muhabbetini konuşturarak sohbetlerin tadını hasretle andığını “Yılların İzi” isimli hatıratında anlatır. Mahir Hoca gençliğe ve dolayısıyla da öğrencilerine çok büyük önem vermiş, halkın devamlı içinde olmuş, pek çok cemiyet ve vakfın kuruluşuna öncülük etmiştir. Teorik ders bilgileriyle yetinmemiş, öğrencilerine içinde bulundukları dünyanın problemleriyle yüzleşmelerini istemiştir.
Güzel ahlâkı ile öğrencileri ve çevresine örnek olmuş, dinamik bir hayat içinde bulunmuştur. Bulunduğu tüm ortamlarda dinimizi hâl ve kâl diliyle anlatmıştır. Bu manada şu cümlesi manidardır:
Allah’ın ve Resulünün istediği müslüman cami içinde anlaşılmaz. Cami cemaati veya Arafat’taki cemaat Allah’ın bin bir emrnden sadece ikisini yerine getirendir. Müslümanın hakiki ölçüsü cami dışındaki, muamelatından, işlerinden meydana çıkar.
1960 ihtilalinden sonra, Kur’an’ın Lâtin harfleri ile basılması projesi kapsamında Diyanet işleri tarafından Ankara’ya davet edildi. Burada, heyette bulunan kişileri, bu işin yanlış olduğuna ikna etmeyi başardı ve böylece bu proje devreye sokulmadı. Hoca iyi bir şairdi de.. Bilinen adının dışında müstear isimler de kullanmıştır. Yazıları Diyanet Gazetesi, Sa’y, Sebilürreşad, İslâm Düşüncesi, Oku, Tohum, Hilal, Yeni İstiklâl, Bugün ve Asya gibi gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. Mahir İz Hoca, İslâmî ilimlerde geniş kültürü ve hitabetiyle çevresinde saygı uyandırmıştır. Şiirlerinde Maksud Kâmran, edebî yazılarında Namık Yaz, ilmî yazılarında Abdullah Söğüt imzalarını da kullanmıştır. Yazı ve şiirleri Sa´y (Ankara), Sebilüreşad, Yeni İstiklâl, İslâm Düşüncesi, Bugün, Yeni Asya, Sabah, Yeni İstanbul dergi ve gazetelerinde yayınlandı. Diyanet İşleri Başkanlığının hazırlattığı Kur´ân-ı Kerîm Meali´nin redaksiyon kuruluna başkanlık etmiştir. Türkçe öğretmenliği yaptığı dönemde aynı zamanda TBMM’de zabıt kâtibi olarak görev yapmıştır. Burada Mehmet Akif Ersoy ve Ferid Kâm’la tanışmış ve birlikte Farsça ve Türkçe edebiyat metinleri okumuşlardır. Mahir Hoca’nın en çok etkilendiği kişilerden biri Mehmet Akif Ersoy olmuştur. 1924’de Ankara’dan ayrılarak İstanbul İmam Hatip Mektebinde Tarih öğretmeni olarak görev yapmıştır.
Mahir İz, eserin başında “Niçin yazdım?” sorusuna Yılların İzinde adlı eserinde şu cevabı veriyor: “Hâtıralarımı yazmama talebem, dostlarım ve yakınlarım sebep oldu. Sınıfta yâhut herhangi bir mecliste sırası gelip, yaşadığım bir vak’ayı anlatacak olsam, orada bulunanlar bunları muhakkak tesbit etmemi isterlerdi. Başladım, sekiz sene ara verdim. Tekrar başladım, yine iki sene aralandı. Kardeşim Prof. Fâhir İz, bunu çok sıkı bir şekilde tâkibe başladı. Avrupa’dan örnekler gösterdi, gittiği yerlerden mektupla nereye geldiğimi sordu; hâsılı beni çalışmaya mecbur etti.”
Bir gün öğrencileri Mahir Hocaya; “hocam neredeyse ailenizden daha çok bizimle vakit geçiriyorsunuz, neden böyle yapıyorsunuz” diye sorduklarında Mahir İz Hoca, “Sizler benim talebemsiniz evlâdım! Bir hoca için talebe, evlâddan daha evlâdır!… En hayırlı vâris, talebedir!… Evlâd, idealini suistimal edebilir, ama talebe etmez!… Senin amel-i salihini evlâddan ziyâde talebe devam ettirir. Allah muhafaza buyursun, evlâd hayırsız çıkabilir, ama talebenin hayırsız çıkma ihtimali daha azdır.” diyerek öğrencilerine ve mesleğine olan bakış açısını dile getirmiştir. Bu niyet ve yaklaşım beraberinde öğrencileri için yapılan olağan üstü fedakârlıkların kapısını aralamış ve böylece Mahir İz Hoca, talebelerinin gönlünde taht kurmuş ve onların dünyalarında kalıcı izler bırakabilmiştir.
Mahir Hoca memleketimizin semâlarında hoş sedâlar bırakan ilim, irfân akıncısına Yüce Rabbimizden rahmetler niyâz ediyoruz ves’selâm…
Eserleri: Din ve Cemiyet (1973), Tasavvuf (1969), Yılların İzi (Hatıraları, 1975).
Mustafa Canbey / Gazeteci, Yazar
Sayı 157 / Kış 2017