DR. MÜJDAT ULUÇAM
Güzel kelimeler, kavramlardan bir bukettir emânet, adâlet, ehliyet, liyâkat ve ferâgat… El-Kelimü’t-tayyiptir. Güzel sözler. İnsan iyi, güzel sözleri işitir, okur, yazar, konuşursa ve güzel sözlerin gereğini yaparsa güzel davranışlar sergiler, insanı süsleyen güzel bir ahlak ve meziyet olur tüm davranışları. Güzellik evrende mündemiçtir, görülür, farkedilir, farkedilmelidir, dile getirilmeli ve ifade edilmelidir. Evrendeki sayısız nimetlerden biridir kâinatın bedîi, eşsiz bir nizam ve intizamla yaratılmış olması. Şükrü gerektirir.
İyilikler ancak insanda görünür ve onda tecelli eder, yolda tesadüfen bulunmaz. Müminler sözü dinleyen ve “en güzelini” izleyen, en güzel sözlerin takipçisi olan insanlardır. Güzel söz tesir eder, rahatlatır, ferahlatır, gönle sürur, neşe verir, sevgi ve muhabbet hâsıl eder. Yüce Allah’a ancak güzel sözler, kelimeler yükselir. Salih ameller, eylemler ve davranışlar güzel sözleri O’na yükseltir. Sözlerin en güzeli kelime-i tevhiddir. Tevhidden doğar bütün güzellikler, sözler ve davranışlar, onunla anlam ve değer kazanır her türlü eylem.
EMÂNET
İnsan güvenmek, inanmak istiyor insana. Zira ancak güvendiğine emânet bırakabilir sözünü, sırrını, namusunu, malını, mülkünü. Peygamberlerin en önemli vasfıdır emânet. Güvenilir insanlardır onlar. Tebliğ ettikleri iman esaslarına inanmayanlar bile mallarını onlara hiç çekinmeden emânet etmişlerdir. Emânet, güvenilir insanlarda tecelli eder. Varlıklar içinde sadece insan yüklenebilmiştir kutsal emâneti. Yüce Allah, yeryüzünü sünnetullaha uygun bir şekilde düzenleyebilecek ve yönetebilecek olduğu için, insana güvendiği için bu sorumluluğu ona vermiştir. Emânet, kâlû belâda verilen ahde sadık olmaktır. Sorumluluk sahibi olmaktır. Vefalı olmaktır. Söz, sır, sevgi, namus, can, mal hepsi birer emânettir. Emânete hıyanet olmaz.
EHLIYET
Sorumlulukla birlikte düşünmek gerekir. Ehliyeti insanın sorumluluk taşımaya elverişli olması olarak tanımlayabiliriz. Sorumluluğa elverişli ve yetkin olmak da insana mahsus en büyük nimet olan akıldan kaynaklanır. Aklı ve iradesiyle dinin davetini anlayacak konum ve kıvama ulaşan insan ehliyet sahibi olur ve mükellefiyet, dînî sorumluluk da başlar. Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok âyette bütün varlıklar arasında sadece insanın ehliyet ve sorumluluk taşıdığına işaret edilmiştir. İnsan emâneti yüklenmiştir, emâneti taşımaya elverişli ve ehildir. “Âkıl ve bâliğ olmak” kişinin hakları kullanmaya, sözlü, yazılı ve fiilî hukukî işlemleri bizzat yapmaya, dinî ve içtimaî mükellefiyetlere muhatap olmaya ve cezaî sorumluluk taşımaya ehil hale gelmesi olarak tanımlanmıştır. Dînî literatürde ehl kelimesiyle izafet halinde kullanılan pek çok terim vardır. Ehl-i Tevhid, Ehl-i Sünnet, Ehl-i Beyt, Ehl-i Bedr, Ehl-i Bid’at, Ehl-i Heva vs. Ehliyet sahibi olmak bilgi, tecrübe ve deneyimle mümkündür. Herhangi bir işi, sanatı, mesleği bilen, tecrübe ve deneyim sahibi kişi o işin ehlidir. Çalışma hayatında alınan diploma, sertifika ve belgeler bir kişinin o alanda bilgi, tecrübe ve deneyim sahibi olduğunu gösterir ve güven telkin eder. Ancak ehline teslim edilen işlerden verim alınır. Bir millet, bir devlet ehliyet ve liyâkat sahibi insanlarla gelişir ve kalkınır. Bu sebepledir ki Resûlullah Efendimiz işlerin ve görevlerin ehline verilmesini öğütlemiş,“İşler, ehil olmayanlara verildiğinde kıyâmeti bekleyin” buyurmuştur. Atalarımız da “iş bilenin kılıç kuşananındır”, “yol bilenle yürüyen yorulmaz” diyerek bu hususa işaret etmişlerdir.