MUHAMMED ENES KALA
Felsefe tarihinde büyük filozoflar da insanı doğruya, iyiye ve güzele ulaştıran yolları keşfedebilen, bir şahsiyeti aramışlardır. Böyle bir şahsiyetin imkânını, insanın yaşadığı gibi ölebilme cesaretinde saklı olduğunu yaşamıyla bizlere gösteren Sokrates kadar, Aristoteles de böylesi bir şahsiyet inşasının imkânlarını teorik zeminde sorgulamıştır. Phronesis (basiret) diye adlandırdığı üst şahsiyet erdemi bu noktada bize de aslında çok şey anlatabilecektir. Phronesis, her şeyden önce iyi ve kötüyü tefrik etmeyi bilmekle beraber uygun karar verip, bunu uygulamaya tekabül etmektedir. Böylesi bir tavırda, öykünülecek bir şahsiyet geliştirme imkânlarının aranması kadar, istikrarlı şekilde güçlü şahsiyet inşasına giden yolda faziletli hali, tavrı ve huyu devam ettirmenin öneminin de kabul edilmesi söz konusudur. Bu güçlü kabuldür ki şahsiyetin zorluk ve sıkıntı altında sarsılmama, pes etmeme gücünü kişiye sunabilir.
Son olarak Aristoteles ile ilgili açtığımız bahsi, onun kapatamadığı bir açığı zikrederek kapatalım. Aristoteles’te phronesis/basiret erdemi aklıbaşındalık olarak da anlaşılır. Kuşkusuz aklı yaratan, onu insanın baş tacı etmiştir. Ancak bu, akla kontrolsüz ve sınırsız bir güç vermek manasını taşımaz. Her ne kadar, vicdan ve irade, aklı baş tacı edip, iyiyi ve güzeli görüp duyabilen hale geliyorlarsa, aklın da kendi gücünün ve sınırının farkına varması gerekir ki akıl da hakikatin görücüsü ve duyucusu haline gelebilsin.
Fakat ne var ki akıl, kontrolsüz gücü kullanan bir mekanizma haline getirildiğinde araçsallaşma ve kişinin bencilliğinin acımasız meşrulaştırıcısı haline bürünebilir. Bu haliyle akıl, birleştiren değil ayıran, adaletin temin imkânı değil, zulmün icbar edici tehdidi haline dönüşebilir. Aklın ilahi bir öz taşıdığına ilişkin yorum, onun tanrılaşmamasını, daha ziyade ilahî terbiye altında bulunması gerektiğini ona hatırlatmalıdır. Ancak Aristoteles’in anlayışında akıl, insan için sınırsızlığın ve sonsuzluğun remzi olduğu için onunla insan tanrılaşma imkânlarını deneyimleme hakkına sahip görünür. Kuşkusuz bu husus, insanlığa kül/tümel olarak değil cüz/tikel olarak fayda ve menfaat sağlayabilir, ne var ki bu fayda ve menfaat birileri için söz konusu olacağı için diğerleri bu durumdan acı/zulüm çekecek/göreceklerdir. Dünya tarihini göz önüne aldığımızda bunun zalimler ve mazlumlar diyalektiğini meydana getirdiğini hatırlayabiliriz