Dünyanın farklı coğrafyalarından gelen herkese kucak açan Türkiye, özellikle eğitim için bu toprakları tercih eden öğrencilerin her alanda yanlarında olmayı sürdürüyor. Asya ve Avrupa kıtalarını birleştiren konumundan dolayı her iki kültürü de aynı potada eriten ve bunu eğitime de yansıtan ülkemiz, dünyanın en iyileri arasına girmeyi hedeflemiş üniversiteleri sayesinde son yıllarda farklı ülkelerden öğrencilerin tercihi haline geldi. Öyle ki coğrafi konum olarak Türkiye’ye yakın olmayan ülkelerden gelen gençlerin bile gerek lisans gerek yüksek lisans ve doktora eğitimi için Türkiye’yi tercih ettiklerine şahit oluyoruz.
Uluslararası ölçekte eğitim veren okullarda kaliteli ve iyi bir eğitim almak isteyenlerin yanı sıra; ülkelerinde yaşanan iç savaşlar, eğitim ve sosyolojik sorunlar gibi nedenlerle zorunlu ilticalar neticesinde Türkiye’de eğitimlerine devam eden öğrencilerin sayısı da bir hayli yüksek. MEB’e bağlı kurumlar, üniversiteler ve geçici eğitim merkezlerinde 800 bine yakın yabancı uyruklu öğrenci eğitim görüyor ve bunlardan büyük bir kısmı, eğitimlerini bitirdikten sonra kendi ülkelerine dönerek hizmet vermeyi istiyor. Türkiye’de öğrenci olmanın nasıl bir duygu olduğunu, neler yaşadıklarını ve ülkemize dair gözlemlerini Hindistanlı gençlere sorduk.
MAHFOOZUR RAHMAN (HİNDİSTAN) İstanbul Ticaret Üniversitesi İşletme YL Öğrencisi
10 Eylül 2015, Çarşamba gününü hiç unutmam. O gün Türkiye’de benim ilk günümdü. Heyecanlıydım çünkü benim için nihayet eski bir isteğim, batı ve doğu kültürlerinin köprüsü olan Türkiye’ye gitmek o gün gerçekleşti.
Uçağım yaklaşık sabah saat 11’de İstanbul’a ulaştı ve ben çıkış yaparak bana gelen araca bindim. Her şey çok güzeldi, yeni bir şehir, yeni insanlar, yeni bir dil, yeni trafik kuralları, yeni iklim vs. Ne fark olsa da camilerden göklere yükselen ezanlar aynıydı ve bu benim ilk tanıdığım arkadaşlardan biriydi…
Ama Türkiye’ye ulaşır ulaşmaz beni büyük bir sürpriz bekliyordu, evet ben dil problemi hakkında konuşuyorum. O sürpriz Türkçe’ydi. Ben Hindistan’da iken Türkçe’nin İngilizce’ye yakın bir dil olduğunu düşünmüştüm ama aksine durumlar çok farklı çıktı. Havalimanından yurda kadar yol boyunca uluslararası arkadaşlarlaydım bu yüzden iletişim kurmakta problem yaşamadım ama yurduma ulaşınca dışarı çıkıp insanlarla konuşmak istedim, o zaman ben kimsenin İngilizce bilmediğini anladım ve sonra sustum.
Yeni geldiğimde kafam iyice karıştı ve dil problemi yüzünden buradan kaçmayı düşündüm ama yakın arkadaşlar ve Dil merkezindeki güzel kalpli hocalar tarafından verilen saygı ve sevgi beni burada tutmayı başardı. Yavaş yavaş dili öğrenmeye başladım ve çoğu arkadaşlardan hızlı öğrendim, sebebi ise anadilim olan Urduca’nın Türkçe’ye olan yakınlığıydı. Bir dilin ne kadar önemli olduğunu bundan önce hiç anlamamıştım. Türkçe öğrenirken ilişkilerim de büyümeye başladı, yeni arkadaşlar edindim, yeni hocalarla konuştum, markete gidip de Türkçe pratiği yaptım ve sanki yeni bir dünya beni kucaklamaya başladı. Bu yüzden ben her zaman ve herkese Türkiye’de Türkçe’nin çok önemli olduğunu söylüyorum ve bunu da iyice anladım ki burada biri Türkçe hariç her hangi bir dilde ne kadar irtibat kurabilse de kalplere ulaşamaz.
O zamanlardan bu yana sadece iki buçuk yıl geçti ama sanki bütün hayatımı burada yaşadım gibi hissediyorum, bugün İstanbul’u bazı İstanbullulardan daha fazla tanıyorum, geldiğimde yemekler çok tatsız geliyordu ama şimdi Hindistan’a dönüp “siz çok baharat yiyorsunuz” diyorum. Bazı insanlar bana “sen Türkleştin artık” derken “yok ya” diye cevap veriyorum ama kalbimin derinliklerinden “evet” diye bir yanıt geliyor.
Dünyada tanınan birkaç üniversite Türkiye’de de yer almakta ve bu ülke eğitimde daha da ileriye gitmeye hedeflemektedir. Türkiye tarihten bugüne insan haklarına konusunda İslam dünyasında muazzam bir yer almaktadır. Osmanlı’dan günümüze insanlığa bir ümit olan bu toprağa başarılar dilerim ve bu toprakların daha güçlü, başarılı ve tüm insanlara örnek olacak bir kıta olmasını Allah’tan niyaz ediyorum.
AAIMAN NISHA (HİNDİSTAN) Gazi Üniversitesi Yeni Türk Edebiyatı YL öğrencisi
Hindistan’ın Camia Millia İslamia’da Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum. Ankara’da Yeni Türk Edebiyatı bölümünde yüksek lisans öğrencisiyim. Türkçe’yi Hindistan’da Türk hocalardan eğitim alırken öğrendim. Hocaların tavsiyesi üzerine Ankara’da eğitimime devam etmeye karar verdim. Ankara’ya geldikten sonra hocalarımdan duyduklarımın eksik olduğunu Ankara’nın daha güzel bir yer olduğunu gördüm. Buraya gelmeden önce zaten Türkçe biliyordum. Bu yüzden burada yaşamak ve insanlarla tanışmak çok kolaydı benim için ama benimle gelen hiç Türkçe bilmeyen arkadaşlar için bu iş çok zordu. Çünkü genelde Türkiye’de İngilizce bilen çok az insanlar görebiliyoruz. Yurtta, marketlerde, üniversitede hatta büyük şirkette çalışanlar bile bazen İngilizce bilmiyorlar ve bu yabancılar için bazen çok ciddi bir sıkıntı olabiliyor. Türkiye’ye gelince çok mutlu oldum. Buradaki üniversiteler çok iyi. Türk insanları çok dost canlısı ve yardımseverler. Hepsine ilgilerinden dolayı çok teşekkür ediyorum. Türkiye, öğrencilere sıcak ve misafirperver bir ortam sunmaktadır. Okulumu bitirdikten sonra doktoramı da burada yapmak istiyorum.
AZHAR ALAM (HİNDİSTAN) Gazi Üniversitesi Türk Halk Edebiyatı YL Öğrencisi
Öğrenci olmak bir ayrıcalıktır, hele yurtdışında öğrenci olmak bambaşka bir ayrıcalıktır. Benim Türkiye’de öğrencilik hayatım 2016 yılından başlar. Hindistan’dan Türkçe Bölümü Mezunu olarak buraya geldiğim için pek yabancılık çekmedim. Türklerin davranışları, yabancılara karşı saygı ve sevgisi beni çok etkiledi. Edebiyat öğrencisi
olarak Türkçe’nin dil ve edebiyat açısından çok geniş ve zengin bir dil olduğunu düşünüyorum. Yabancı bir dili iyi seviyede öğrenmek için o dilin konuşulduğu yerde öğrenmek ayrıcalıktır. Son olarak, Türkiye’de öğrencilik hayatımın keyfini çıkarıyorum.
MOHD MANAZIR (HİNDİSTAN) Necmettin Erbakan Üni.Türk Dili Anabilim Dalı YL Öğrencisi
Hayatımızın en güzel hatıraları öğrencilik günlerine dayanır. Öğrenciliğin her ânı, geleceğe yadigâr kalır. Üstelik başka bir ülkede yabancı öğrenci olarak bulunmak, bizlere daha fazla tecrübe kazandırır ve hayatımıza farklı bir değer katar. Eğer o yabancı ülke Türkiye’yse bunun sevinci tabii ki apayrıdır. Ben Türkiye’ye geleli daha iki ay bile olmadı ama çabucak alıştım çünkü Türkiye’nin şöyle bir özelliği var: O seni hiçbir zaman yabancı görmez. Sen onun misafirisin. Seni her zaman korur, halini hatırını sorar, karşılaştığın problemleri halletmeye çalışır. Ben Türkiye’deki bu misafirperverliğin hep böyle kalacağına inanıyorum ve öyle umut ediyorum.
Türkiye’ye geldiğimden beri Türk hocaların bana karşı davranışlarına hayranım. Ne zaman kendimi yalnız hissetsem onları yanımda buluyorum. Ders dışındaki şahsi sorunlarımı da çözüyorlar. Aslında Türk hocaların sıcakkanlı, yardımsever, sempatik olduklarını önceden de biliyordum çünkü ben Hindistan’da lisans öğrencisiyken onların güzel ahlâklarına şahit oldum. Ama Türkiye’de bunun üç kat daha fazlasıyla karşılaştım. Okulun eğitim sistemini de oldukça güzel buldum. Hocaların dersleri hiç ihmal etmemeleri, derslere hep hazırlıklı girmeleri beni çok mutlu etti. İlk günlerde dersler bana çok zor geliyordu. Sebep ise Türkçeyi sık sık kullanma imkânımın olmamasıydı. Yani uygulama eksikti. Çünkü ülkemde Türkçe bilen ve doğru konuşan avuç içi kadar insan var. Ama burada sabahtan akşama kadar Türkçe konuşma, dinleme ve aradığım kaynaklara kolayca ulaşma imkânım var. Bu şartlarda Türkçemi geliştirmem çok daha kolay olacak.
Derler ya; “Bir dili iyi öğrenmek istiyorsan o dilin konuşulduğu ülkeye gitmelisin.” Türkiye’de öğrenci olmamın bana çok katkı sağlayacağına inanıyorum. Mesela, daha önce öğrendiğim Arapça ve Farsçayı unutmak üzereyken buradaki uluslararası öğrenciler sayesinde o dilleri yeniden hatırlamış oldum. Bu sadece bir örnek! Buradan ülkeme büyük bir hazineyle döneceğimi düşünüyorum. Türkiye’de öğrenci olmak benim için tarifsiz bir tecrübe oldu ve olmaya devam ediyor. Bunun için Türkiye Cumhuriyeti’ne teşekkürlerimi sunuyorum ve Ziya Gökalp’e ait bir dörtlükle sözlerimi noktalıyorum:
Türklüğün vicdanı bir,
Dini bir, vatanı bir;
Fakat hepsi ayrılır,
Olmazsa lisanı bir. (Ziya Gökalp)
AZHAR ALAM NADEEM JAWED (HİNDİSTAN) Marmara Üniversitesi-Yeni Türk Edebiyatı YL Öğrencisi
2016 yılının Ekim ayında bir kez daha Türkiye’ye ayak basma şansım oldu. Kendimi yeni bir gezegen keşfetmiş astronotun mutluluğu ile şereflendiriyordum. Muhteşem bir histi Türkiye’de olmak. Yıllarca hayal kurduğum bu devasa şehire şu an sahiptim. Dünyadan benden mutlusu yoktu sanırım. Aslında Türkiye’ye dair bir kaç şeyi uçakta keşfetmiştim, Türkçe konuşan onlarca insan vardı. Ben de onlardan bu ülke hakkında bilgi sahibi olmuştum. Uçaktaki süre boyunca hem gülmüş, hem de farklı bir heyecana sahip olmuştum. Biliyordum benim için farklı, zor fakat sonu ödül olan bir deneyim olacaktı. En sonunda uçaktan inmiştim. Havada İstanbul’a hoşgeldiniz anonsları uçuşuyordu. Bu kelimeleri duymak bile kalbimi hızlandırmaya yetmişti. Düşünsenize görmek istediğiniz yere okumak için geliyorsunuz? Hayal ettiğiniz şeyleri yapıyorsunuz ve mutlusunuz. Yeni bir ülkede bundan güzeli ne olabilir ki? Ah olabilir, yeni bir ülkede bundan güzeli güvendiğiniz bir arkadaştır. Ama ben burda sadece arkadaş değil dost, kardeş, veli ve aile gibi yakın olan dostlar buldum.
Derler ya insan okumaktan değil gezmekten de öğrenir ben de onlardan birisiyim çok yeni tecrübeler kazandım kötü ve iyi insanları tanıdım. Neredeyse 1 sene oldu okul devam ediyor hergün yeni tecrübeye sahip oluyorum. Attığınız her adımda karşınıza çıkan insanların farklılığı gözlerinizi boyuyor. En azından benim öyle olmuştu. Olmuştu diyorum çünkü artık alıştım. Artık insanlar bana farklı gelmiyor ve tebessüm ettiğim her insandan aynı karşılığı alıyorum.
Türk kültüründen bahsetmişken yemekleri geçmek büyük ayıp olurdu. Bazı yemekleri çok muhteşem iken bazıları damak tadıma pek hitap etmiyordu. El mahkum alışmak zorundaydınız. Bu pek tatlı insanlar sizi alıştırıyordu. Okuduğum bölüm insanlar ile meşgul olmamı sağlıyordu. Onlara alışmak kültürlerini öğrenmek yaşam tarzlarını görmek benim için önemliydi. Hem eğitimim için hem de onları daha iyi tanımam için.
M. MERAJ ALAM (HİNDİSTAN) Marmara Üniversitesi Türk Dili Anabilim Dalı YL Öğrencisi
Dört sene önce Hindistan’da Türkoloji bölümüne kayıt olduğumda bir gün yurtdışına okumaya gideceğim, gideceğim yerin de dünyanın sayılı yerlerinden ve en güzel şehirlerinden biri olan dünya başkenti olarak isimlendirilen İstanbul olacağı aklımın ucundan bile geçmemişti. Tüm zorluklarına, ön koşulların ağırlığına, bir sürü farklı soruna rağmen yurt dışında okumak birçoğumuzun hayali olsa da benim için gerçek bir sürpriz oldu. Başvuru koşullarını sağlayabilmek başlı başına bir sorunken bir de başına ne geleceğini bilmeden bir maceraya atılma hissiyatı biraz korkutmuştu gözümü. Fakat İstanbul’a geldiğim ilk günden bugüne kadar hiç hayal kırıklığına uğramadım. Diğer ülkelerle mukayese edildiğinde Türkiye’de okumak daha avantajlı. Çünkü Türkiye, coğrafî olarak Asya ve Avrupa kıtalarının birleştiği noktada olması sebebiyle iki kültürden de etkilenmiş. Özellikle bu yüzden burada öğrenci olmak, insanın gelişmesine daha fazla katkı sağlayabilir.
Türkiye’nin her zaman yabancı uyruklulara kendi kapılarını açması, “gel kardeşim gel bu ülkenin kapıları herkese açıktır” demesi ve buradaki sıcak kanlı insanların iyi davranışları sebebiyle bir kimsenin, ailesini, akrabalarını, kendi kültürünü, hele bir de Hintli ise o güzelim baharatlı yemeklerini bir kenara bırakıp binlerce kilometre uzaklıktaki yabancı bir ülkede yaşaması doğal olarak biraz zor olsa da hakikaten büyük bir şans ve fırsattır. Hindistan’da derslerin bir bölümünü Türk Hocalardan aldığım için buraya gelmeden önce Türkleri tanıma fırsatı bulmuştum. Türkler’in yardımseverliği, sıcakkanlılığı, misafirperverliğini az çok biliyordum. Türkler’in bayrak sevgisi, vatan sevgisi, hayvan sevgisi, farklı millet ve dinlere karşı hoşgörüsü, herşeyi ikinci planda bırakıp insana gösterdiği saygısı ve sevgisi hakikaten çok takdire şayandır. Dünyanın hiçbir yerinde buradaki gibi sıcak insanlar bulabileceğimi düşünmüyorum. Beni en çok etkilenen şey hoca ve öğrenciler arasındaki sözle ifade edilemeyen o samimiyettir.
Burada yaşadığım olumsuzluklardan bahsetmem gerekirse de, insanların gerçek Hindistan’ı bilmemesidir. Meselâ, resmî anketlere göre iki yüz milyona yakın ve dünyada ikinci en fazla müslüman nüfusa sahip ülke olan Hindistan’dan geliyorum ve ismim Miraç deyince, ‘Müslüman mısınn?’ gibi sorular sorulması bana çok garip geldi. Bunun sebebi buradaki insanların Hindistan’ı yeterince tanımamasıdır. Artık benim bundan sonraki hayalim ve amacım, kendimi geliştirip bu iki güzel ülke arasında köprü olacak bir kültür elçisi olmaktır. Ayrıca gelecekte Hindistan’da eğitim üzerine çalışmalar yapmayı planlıyorum inşallah. Çaba bizden, takdir Allah’tandır.
Tohum Sayı 160 / Kış 2018